Horlama Tedavisinde
19 Yıllık Deneyim
Bizi Arayın
Bize Ulaşın

Şeker Hastalığı Nedir? Belirtileri Nelerdir?  Tedavisi Nasıl Yapılır?

Şeker Hastalığı Nedir? Belirtileri Nelerdir?  Tedavisi Nasıl Yapılır?

Halk arasında ve tıp çevrelerinde “diyabet” olarak da bilinen “şeker hastalığı”; Yunanca “Diabetes Mellitus” ismi ile literatüre geçmiştir. Dilimizdeki karşılığı ise “şekerli idrar” anlamına gelmektedir. Uluslararası Diyabet Federasyonu isimli sivil sağlık örgütü tarafından yapılan araştırmalar neticesinde, dünyada yaşayan insanların yaklaşık %9’unun diyabetle yaşadığı saptanmıştır. Aynı kurumun bir başka araştırması neticesinde ise her 6 saniyede bir insanın, şeker hastalığını tetiklediği rahatsızlıklardan dolayı hayatını kaybettiği iddiası ortaya atılmıştır.

Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından bildirilen istatistiklerin gerçeğe yakınlık derecesini tam olarak ispatlamak mümkün olmasa da, şeker hastalığının farklı rahatsızlıklara davetiye çıkardığını ve tedavi edilmezse ölümcül olabileceğini biliyoruz.

Şeker Hastalığı (Diyabet) Nedir?

İnsan vücudundaki maddelerden biri de şekerdir. Daha doğrusu insanoğlu yaşamına devam etmek için tıpkı oksijen gibi şekere, yani glikoza da ihtiyaç duymaktadır. Yetişkin ve sağlıklı bir insanın kanında, desilitrede 70 – 100 miligram arası glikoz olmak zorundadır. Glikoz oranının bu standart değerlerin altına düşmesi veya üstüne çıkması durumunda ise şeker hastalığı yani diyabet meydana gelir.

Şeker hastalığı tek başına öldürücü bir etkiye sahip değildir. Hatta dünyanın saygın birçok üniversitesi tarafından yapılan araştırmalar, şeker hastalığına yakalananların; diyetlerine dikkat etmeleri ve ilaçlarını düzenli kullanmaları halinde ömrünün uzadığına işaret etmiştir. Yani diyebiliriz ki “diyabet öldürmez, tedavi olmamak öldürür.”

Şeker Hastalığı (Diyabet) Belirtileri Nelerdir?

Diyabet de tıpkı diğer tüm hastalıklar gibi, kişiden kişiye farklı belirtiler gösteren bir hastalıktır. Ancak bu hastalığın belli başlı dört belirtisine hemen hemen tüm vakalarda rastlanmaktadır. Bu belirtiler aşağıdaki gibidir:

  • Sürekli yemek yeme isteği, sık acıkma, bir türlü doymama
  • Ağızda aşırı kuruluk, sürekli tatlı bir şey yemiş gibi hissetme, zaman zaman asetonumsu bir tat
  • Soğuk havalarda dahi aşırı ve soğuk su tüketme isteği
  • Sık idrara çıkma

Aslında yukarıda sıralanan son iki maddede bahsedilenler, ilk iki maddenin doğal sonucu olarak değerlendirilebilir. Yani sürekli yemek yeme isteği duyulduğu ve sürekli ağız kuruluğu yaşandığı için, çok su tüketilir ve sık idrara çıkılır.

Diyabet hastalığı bazı insanlarda yukarıdaki semptomlara ilaveten aşağıdaki belirtileri de gösterebilir. Bu belirtilerin biri, birkaçı ya da tamamı bir arada görülebilir:

  • Herhangi bir sebebe dayanmayan ve oldukça hızlı yaşanan kilo kaybı
  • Genelde bulanıklık olarak ortaya çıkan görme bozuklukları
  • Aşırı halsizlik ve aşırı yorgunluk
  • Vücuttaki yaraların iyileşmesinin normalden fazla zaman alması
  • Uyanıkken de oluşan ağız kokusu
  • Ayaklarda karıncalanma ve uyuşma hissi
  • Cilt kuruluğu ve alerjik sebeplere bağlı olmayan kaşıntı/döküntü

Şeker Hastalığı (Diyabet) Nedenleri Nelerdir?

Şeker hastalığının bilimsel nedeni; vücudun yeterli insülin üretememesinden dolayı metabolizmanın kandaki şeker düzeyini düzenleyememesi ya da insülin hormonuna karşı vücudun direnç göstermesi/duyarsız kalması olarak açıklanabilir.

Aslına bakılırsa şeker hastalığının nedeni tam olarak saptanmış değildir. Bu konuda kuvvetli delillere dayalı varsayımlar, “neden” olarak kabul edilmektedir. Bu varsayımların tıp çevrelerince en çok kabul görenleri ise genetik faktörler ve çevresel nedenlerdir. Yani tıp dünyasına göre soyağacınızda diyabet ile mücadele eden biri var ise sizin de şeker hastalığına yakalanma ihtimaliniz yüksektir. Ayrıca gebelik esnasında oluşan bazı durumlar, yeme içme alışkanlıkları, obezite ve stres de şeker hastalığını tetikleyebilecek çevresel faktörlerdendir.

Şeker Hastalığı (Diyabet) Türleri Nelerdir?

Şeker hastalığı yedi farklı türde karşımıza çıkan bir rahatsızlıktır. Tüm türlerini bilgi verme amaçlı açıklayacak olmamıza rağmen, dünya üzerinde en çok görünen çeşitleri “insüline bağımlı diyabet” olarak da bilinen “Tip 1 Diyabet” ve “Tip 2 Diyabet” şeklindedir.

Tip 1 Diyabet (İnsüline Bağımlı Diyabet): İnsanlar yemek yedikten sonra, gıdalardan aldığı doğal glikoz ve rafine şeker sonucu; kan şekerinde yükselme meydana gelir. Kandaki şeker miktarı ise vücuttaki insülin homonu ile düzenlenir. İnsüline bağımlı diyabetik olan kişilerde ise pankreas hiç insülin üretemediğinden dolayı gerekli salgılamayı yapamaz. Bu nedenle vücuda dışarıdan insülin sağlamak gerekir. Yemeklerden 30 dakika önce vurulan insülin iğnesi sayesinde, kan şekerini düzenlemek amaçlanır.

Tip 1 Diyabet hastalarına genelde çocukluk döneminde şeker hastalığı tanısı konur. Genetik yollarla iletildiğine inanılan diyabet rahatsızlığıdır.

Tip 2 Diyabet: En sık görülen şeker hastalığı çeşidi “Tip 2 Diyabet” olarak bilinmektedir. Şeker hastalığının bu türünde vücut ya yeteri kadar insülin üretememektedir ya da vücudun insülin direnci oldukça fazladır.

Tip 2 Diyabet; genetik faktörlerden ziyade yaşam tarzı ve çevresel nedenlerle oluşmaktadır. Obezite sorunu olanlar, stres altında yaşayanlar ve 4 kg veya daha ağır bebek doğuran kadınlar risk grubundadır. Tip 2 Diyabet; şeker hastalığına dair tüm semptomların bir arada görülmesi muhtemel bir diyabetik rahatsızlıktır.

Pre-Diyabet (Gizli Şeker Hastalığı): Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından yapılan araştırma sonucunda ortaya atılan teze göre, ülkemizdeki her üç yetişkinden birinde “Pre-Diyabet” rahatsızlığı bulunmaktadır.

Halk arasında “diyabet başlangıcı” olarak da bilinen bu rahatsızlık da, kan şekeri normal seviyenin üzerindedir fakat diyabet tanısı koymak için yeterli seviyede yüksek değildir.

Uzmanlar Pre-Diyabet için “Tip 2 Diyabet habercisi” uyarısı yapsa da,  Pre-Diyabet vakalarının tamamının Tip 2 Diyabet’e döndüğüne dair bilimsel bir bulgu bulunmamaktadır.

Latent Autoimmune Diabetes in Adults (LADA): Adından da anlaşılacağı üzere, yaşlandıkça ortaya çıkan bir şeker hastalığı türüdür. Bağışıklık sisteminde yaşlanmaya başlı oluşan tahribatlar neticesinde, pankreas insülin üretemez hale gelir. Dolayısı ile LADA diyabet için “yaşlılıkta görülen Tip 1 Diyabet” tanımını yapmak yanlış olmayacaktır.

Nadir olmakla birlikte bazı kişilerde, 30 – 40 yaş aralığında da LADA diyabete rastlanmaktadır. Bu sebeple kimi uzmanlar bu rahatsızlık için “yavaş ilerleyen şeker hastalığı” nitelendirmesini yapmaktadır. Bu bilimsel varsayıma göre aslında, kişi Tip 1 Diyabet hastasıdır ama hastalığın yavaş seyretmesi nedeni ile geç farkına varılmaktadır.

Maturity Onset Diabetes (MODY): Tip 2 Diyabet rahatsızlığına 25 yaşından önce tanı konulması halinde, bu şeker hastalığına “MODY” adı verilir. MODY’de de vücut yeteri kadar insülin üretemez ya da insülin direnci oldukça fazladır.

Özellikle 10 – 16 yaş arasındaki hastalarda tedavi süreci oldukça zordur. Zira hastanın rafine şeker içeren gofret, çikolata, bisküvi gibi gıdalardan uzak durması gerekir.

Gestasyonel Diyabet: Halk arasında “gebelik diyabeti” olarak bilinen “Gestasyonel Diyabet”; hamilelik esnasında oluşan bir şeker hastalığıdır. Anne karnındaki bebek gelişimi için gerekli tüm gıdaları annesinin vücudundan temin eder. Bu sebeple gebe olan kadınların kan şekeri seviyesi genelde normalden düşüktür. Fakat bebeğin gelişimi ile ilgili olan hormonların herhangi bir sebeple düzensiz salgılanması neticesinde, annenin kanındaki glikoz seviyesi artar ve Gestasyonel Diyabet meydana gelir.

Bazı bilim insanları Gestasyonel Diyabet için “Tip 2 Diyabet habercisi” uyarısını yapar. Genelde de vakaların birçoğunda gebelik sonrası diyabet hali devam eder. Gebeliğin 24. ve 28. haftaları arasında yapılan şeker yükleme testi ile tanı konur.

Hipoglisemi: Buraya kadar anlattığımız tüm şeker hastalıklarında, kandaki şeker miktarı normal sınırların üstünde idi. Fakat “kan şekeri düşüklüğü” ya da “aşırı düşük şeker” olarak da bilinen Hipoglisemi’de durum tam tersidir.

Hipoglisemi rahatsızlığı olan kişilerin bir desilitre kanındaki şeker miktarı 70 miligramın altındadır. Hastaya Hipoglisemi tanısı konması için yaygın görüş ise glikoz miktarının desilitrede 50 miligramın altına düşmesidir.

Tıp çevreleri Hipoglisemi için genetik faktörlerin neden olduğunu benimsememektedir. Bu rahatsızlık daha çok çevresel etmenlerle ortaya çıkmaktadır.

Kan şekerindeki ani düşüşler neden ile sürekli tatlı yeme isteği, terleme ve titreme nöbetleri, baygınlık, dilde uyuşma görülebilir. Kan şekerinin sıfıra yakın olduğu vakalarda ise bilinç kaybı, koma hali ve ölüm gerçekleşebilir.

Şeker Hastalığı (Diyabet) Tanısı Nasıl Konulur?

Bir insana diyabet tanısı konabilmesinin tek yolu, açlık ve tokluk kan şekerini ölçümlemektir. Tıpta “OGTT” kısaltması ile tanımlanan “Oral Glukoz Tolerans Testi” uygulanan hastaların, kanındaki glikoz oranı ölçülür.

OGTT uygulanmadan önceki gece, yatmadan 1-2 saat evvel; hasta tüm yeme içme faaliyetlerini durdurmalı ve teste aç olarak girmelidir. Açken yapılan test neticesinde, açlık kan şekeri bir desilitre kanda 100 miligramdan fazla olarak ölçülürse, kişiye diyabet tanısı koyabilmek mümkündür.

Hasta açlık kan şekeri ölçümünün ardından yemek yer ve iki saat sonra tok olarak kan şekeri ölçümü yapılır. Eğer bu test sonrasındaki glikoz ölçüm değeri bir desilitre kanda 140-199 miligram seviyesinde ise kişiye “Pre-Diyabet” tanısı konulur. Söz konusu değer 200 miligram ve daha fazla ise konulan tanı “diyabet” şeklinde olacaktır.

“Hemoglobin A1c” olarak bilinen “HbA1C” testi de hem şeker hastalığı tanısı konulması, hem de tanılanan hastalığın takip edilmesi için kullanılan bir başka kan testidir. Bu test, kandaki son üç aylık glikoz değer ortalamasını gösterir. Değerin %7’den fazla olması halinde de diyabet tanısı konulur.

Şeker Hastalığı (Diyabet) Tedavisi

Diyabet tedavisi uygulanırken, hangi tip şeker hastalığı ile karşı karşıya olunduğu oldukça önemlidir. Her türün kendine has tedavi yöntemleri vardır. Fakat tüm diyabet türlerinde yeme içme alışkanlıklarına dikkat edilmeli ve uzman hekim tarafından verilen ilaçlı tedavi uygulanmalıdır.

Tip 1 Diyabet, vücut insülin salgılamadığı için; yemeklerden önce vücuda insülin enjekte edilerek tedavi edilen bir rahatsızlıktır. Tip 2 Diyabet de ise kandaki şeker miktarını ve insülin direncini düzenleyen ilaçlar kullanılmalıdır.

Gestasyonel Diyabet tedavisinde kadın doğum uzmanı, dahiliye uzmanı ve bazı durumlarda endokrinoloji uzmanı;  tedavi şekline ve süreçlerine birlikte karar verir. Zira bebeğin sağlığı da göz önünde bulundurulmalıdır.

Hipoglisemi tedavisi; glikoz tabletleri ve Hipoglisemi diyeti ile gerçekleştirilmektedir. Bazı ağır vakalarda hekimler, farklı ilaçlı tedavi metotları da önermektedir.

Uyku Apnesi ve Diyabet

Kanada’da bulunan Toronto Üniversitesi’nin endokrinoloji, iç hastalıkları ve nöroloji uzmanlarından oluşturduğu bir araştırma ekibinin 2004 - 2014 yılları arasında yaptığı çalışma neticesinde, uyku apnesinin diyabeti tetiklediği sonucuna varılmıştır. Çalışma sonunda yayınlanan resmi rapora BU sayfadan ulaşılabilir.

Rapora göre uykuda solunumun durması nedeni ile yeteri kadar oksijen alamamak; pankreas başta olmak üzere birçok organın faaliyetlerini sağlıklı bir biçimde yerine getirmesini engellemektedir. Pankreasta oluşan hasarlar neticesinde de insülin salgılanması olumsuz etkilenmektedir. Bu durum da Tip 2 Diyabet hastalığının oluşması için zemin hazırlamaktadır.

Ayrıca uyku apnesi nedeni ile aşırı kilo alımı ve obezite doğrudan olmasa bile dolaylı olarak; uyku apnesi ve şeker hastalığı arasında bağlantı kurulması için yeterlidir.

Günümüzde uyku apnesi tedavisi için cerrahi müdahalelere sıklıkla başvurulmamaktadır. Bunun en büyük nedeni ameliyatın doğal riskleri ve ameliyat sonrası uzun süren iyileşme sürecidir.

Uyku apnesi tedavisi yapılırken %90 - %95 oranında başarı gösteren horlama protezi isimli medikal aparat, kullanıldığı ilk günden itibaren uyku apnesi sorununu çözebilmektedir. Horlama protezi kullanan kişilerin bu medikal aparat hakkındaki yorumlarını BURADAKİ sayfayı ziyaret ederek öğrenebilirsiniz.

Benzer İçerikler
Koku duyusu, bir çiçeğin, parfümün veya ev yapımı bir yemeğin kokusunu almanızı sağladığı için yaşam kaliteniz için önemlidir. Koku duyunuz ayrıca, bo...
Genellikle burun alerjileri olarak adlandırılan rinit, bir kişi alerjenleri soluduğunda ortaya çıkar. Bu, burunda kaşıntı, hapşırma, akıntı ve tıkanık...
Yorum Yap
BİLGİ ALMAK İSTİYORUM
Horlama Tedavisi Bilgi ve
Randevu Formu
Takip Et Abone Ol